Felsefe

Jean-Jacques Rousseau Kimdir?

Paylaş

Jean-Jacques Rousseau Biyografisi


Jean-Jacques Rousseau, 28 Haziran 1712’ de İsviçre’nin Cenevre kentinde hayata gözlerini açtı. Rousseau İtiraf larda babasının İstanbul’a çağırılarak sarayın saatçisi olduğunu yazar ama Isaac Rousseau Suzanne Bernard’ın isteğiyle Cenevreye geri döner.

On ay sonra Jean-Jacques’un doğumu gerçekleşir. Doğum’un gerçekleşmesinden sonra doğum sırasında enfeksiyon kapan annesi Suzanne Bernard 7 Temmuz’da ‘lohusa humması’ hastalığı yüzünden hayatını kaybeder.

 

Ben bu dönüşün hazin mahsulü oldum. On ay sonra sakat ve hasta olarak doğuyordum. Sonra da annemin hayatına mal oldum. Böylece doğuşum felaketlerimin ilk numarası oldu.” (Rousseau, 1991, 6)

 

 Rousseau bu olayda kendini sorumlu tutmaktadır ve melankolik tavra sahip olduğu anlaşılmaktadır. 

Annesinin ölümünün Rousseau’yu derinden etkilediği görülmektedirRousseau ailesi 1549 yılında Cenevreye yerleşmiştir. Rousseau ailesinin Cenevreye ilk yerleşen üyesi olan Didier Rousseau şarap tüccarlığı yapıyordu. Rousseau ailesi aynı zamanda saatçiydi ve babası Isaac Rousseau da doğal olarak saatçiydi. 

Isaac Rousseau sanata olan ilgisi, Rousseau ailesinin bağlı olduğu Kalvinist düşüncenin sanatın bazı alanlarına karşı olumsuz tavrı(dans gibi) yüzünden saatçi olarak kendisini geliştirerek bu alanda ustalaşmıştır. Halası Susanne Rousseau ve çocukluğunda kendisine bakıcılık yapan Jacqueline FaramandRousseau’nun hayatında yer edinmiş önemli iki isimdir. 

Jean-Jacques, annesinden kalan romanları 1719 yılının yaz ayına kadar babasıyla birlikte okuduklarını söyler ve kendisi için büyük bir kazanç olduğunu belirtir. Sonrasında annesinin babasına ait kitapları okumaya başlarlar. İtiraf larda okuduğu bazı kitapların isimlerini yazar.  

İtiraf larda Roma ve Atina üzerine çalışmalar yaptığını ve bundan zevk aldığını söyledikten sonra kendisini bir Romalı olarak hayal ettiğini belirtir. Cumhuriyet ve yurttaşlık sevgisi’ni kendisi için kazanmasında bir etkisi vardır. Kendisinden yedi yaş büyük erkek kardeşinin çok yaramaz olduğunu ve babasınınkardeşinin işlediği bir suç yüzünden dövmesi üzerine araya girerek kendisinin de dayak yemeyi göze aldığını söyler. 

İlerleyen yıllarda kardeşi evden kaçar ve kendisinin Almanya’da olduğunu öğrenirler ama kendisiyle iletişim kuramadıklarını da ekler. Jean-Jacques, babasının kendisini çok sevip kardeşini ihmal etmesini eleştirir. Jean-Jacques, kendisinin de yaramazlıklar yaptığını ama asla kötü düşüncelerle hareket eden bir çocuk olmadığını da vurgular. 

Isaac Rousseau yüzbaşı Gautier ile kavgasından sonra Cenevre’den ayrılmak zorunda kalarak Cenevre dışında yaşamak zorunda kalmıştır. Yüzbaşı’nın Cenevre Meclisi’nde akrabaları vardır. Eski Yunan kentlerinden Atina’da beş yüzler meclisinin yönetimde yer alması gibi Cenevrede de yönetim İki Yüzler Konseyindeydi ve yürütme için sayısı yirmi beş üyeden oluşan Küçük Konseyi yetkilendirmişlerdi. 

Jean Jacques Rousseau’nun ileride özgürlük, eşitlik, doğrudan demokrasi, eğitim gibi kavramlar üzerinde durmasındaki en temel faktörlerden bir tanesi Cenevre’nin yönetim şekli olabilir. Sonrasında Jean-Jacques dayısı Gabriel Bernard’a bırakılır. Gabriel Bernrad’ın oğlu Abraham’la arkadaş olmuş ve birlikte vakit geçirmeye başlamışlardır ama Abraham, Jean-Jacques’a göre aile içerisinde daha çok ilgi görüyorduÇocukluğunda çok fazla yerinde durmayan ve diğer insanların gözünde kuzeniyle birlikte sorun çıkartan kişiler olarak algılanan Rousseau bazı durumlarda ağır cezalar almıştır.  

Kuzeni Abraham yapmış olduğu başka bir yaramazlık yüzünden dayak yerken tarakları kırdığı düşünülen Rousseau da dayısı Gabriel Bernard tarafından dayak yemiş ve cezalandırılımıştı. Dayısı Gabriel Bernard Rousseau’nun hayatında olumsuz bir etki yaratacak şekilde yer almıştır. 

Jean-Jacques 1724-25 yılları arasında zabıt katibi(Damrosch’un eserinde şehrin noteri ya da kayıt memuru olarak geçer) olan Louis Massero’nun yanında çırak olarak çalışmaya başlar. Çalıştığı yere memnuniyetsiz şekilde gitmek zorunda kalan ve Louis Massero ile yanında çalışanlar tarafından alay konusu haline gelen Jean-Jacques kısa bir süre sonra işinden kovulur. 26 Nisan 1725 yılında Abel Ducommun adındaki usta gravürcünün yanında çırak olarak çalışmaya başladı. Usta-çırak arasında bir kontrat imzalanır. 

Jean-Jacques hırsızlıklar yapmaya başlamıştı ve ustasına yakalandığı zaman dayak yiyor ve cezalandırılıyordu. İçerisinde bulunduğu zorlu dönemi atlatabilmek için tekrar okumaya başladı. Hatta bunun için eşyalarını bile satabiliyordu. 

Cenevre şehrinin kapıları belirli bir saatten sonra kapanıyordu ve Jean-Jacques iki kez geç kaldığı için geceyi dışarıda geçirmek zorunda kalıyor ve ustası tarafından cezalandırılır. Arkadaşları kendisine güldükten sonra geri dönmemeye karar verdi. Jean-Jacques ayrılırken kuzeni Abraham bir kılıç hediye eder ve bir daha yolları kesişmez. İkili son kez biraraya gelmiştir.  

Hayatının sonlarında yaptığı değerlendirme daha doğruydu: ” Ben asla, her şeyin sıkıntılardan, zorunluluklardan ve görevlerden ibaret olduğu sivil topluma uygun bir insan olmadım. Bağımsız ruhum, insanların arasında yaşamak isteyen birinin mutlaka uyması gereken kısıtlamalara katlanınama daima engel oldu . (Damrosch, 2011, 36) 

Jean-Jacques çocukluk ve gençlik yıllarında özgürlük düşüncesiyle kendisi ile içerisinde yaşadığı toplum arasında sorunlar yaşamış ve eşitsizlik üzerine geliştireceği söylemler üzerinde etkili olduğu kadar devlet içerisindeki kurumları da eleştirecektir. 

Jean-Jacques’ın çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadıkları sonraki hayatında ortaya koyacağı felsefi düşüncesi üzerinde etkili olacaktır. Otoriter tavır sergileyen her kurum ya her insana karşı söylemler geliştirecektir ve insan doğası üzerindeki etkilerini araştırarak kendi söylem biçimini geliştirecektir. 

1730-31 yılları arasında geçimini sürdürmek için kendisini müzik hocası olarak tanıtır ve Neuchatel’de müzik öğretmenliği yapar. Ekim ayında Savoie kadastrosunda çalışmaya başladıktan sekiz ay sonra1732 Haziran ayında tekrar müzik öğretmenliği yapmaya başlar. 27 Haziran 1737’de geçirdiği bir laboratuvar kazası sonucunda kör olma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Filozof olmasının yanında aynı zamanda müzisyen olan Jean-Jacques, 1742 yılının Ocak ayında yeni müzik işaretlerini Paris İlimler Akademisi’ne sunar.  

XVII. yüzyılda Fransa’da yayınlanan Fransız gazetesi ve edebiyat dergisi olan Mercure de France’ı okuduğunda Dijon Akademisi’nin düzenlemiş olduğu yarışmayı görür. 1750 yılında, “Bilim ve sanat alanındaki gelişmelerin ahlak üzerindeki etkisi üzerine düzenlenen yarışmaya Jean-Jacques, İlimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk eseriyle katılır. Aydınlanma içerisinde gösterilen Jean-Jacques, bilim karşıtı söylemlerini ilk eseri olarak gösterilen İlimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk’ta ortaya koymuştur. Jean-Jacques, bilimin olumsuz taraflarını gösterdiği için akıl karşıtı bir filozof olarak gösterilmiştir. 

Bilim ve edebiyat’ın insana kazandırdıkları ile insan dönüşüme uğramış ve elde ettiklerini kötücül şekilde kullanmaya başlamıştır. Böylelikle insan, ilk halinden uzaklaşarak kötücül eylemlerde bulunan bir köle haline gelmiştir. İnsanlar bilim ve sanatta ilerlediğinde ruhunu yozlaştırmış, kötücül eylemlerde bulunarak ahlaklılık adı altında olumsuz tarzda tavır ve davranışlar sergilemeye başlamıştır. Elde ettiği güç ile sarhoşluk etkisi altında kalarak bu yola girmiştir ve sonunda kendilerini köleleştirmişlerdir.

 Jean-Jacques tıpkı Sokrat gibi bir söylem biçimi geliştirerek insanların her şeyi bilmekle övünen ve aslında kendilerini ahlaken nasıl bir çöküntüye sürüklediklerini farketmediklerini anlatır. Bilim ve sanatlar, insanların şatafatlı bir yaşam sürdürmesini sağlarken kötücül bir varlığa dönüşmesine neden olur. Eserinde bilimlerin nasıl çıktığını da şu şekilde açıklar .

Din ve vatan sevgisinin ortadan kalktığını vurgulayarak insanın olmadığı bir şekilde hareket ettiğini vurgular. Ahlaki bozulmanın nedeni, bilim ve sanatların ilerlemesiyle sevgi gibi insani değerleri ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü vadettiği lüks ve şatafatlı yaşam, insanların bu kavramları unutmasına neden olacaktır. Jean-Jacques bilim ve sanatlardaki ilerlemenin getirisi olan lüks ve şatafatlı yaşamların sonucunda ahlaki değerlerin ortadan kalkacağını iddia eder. 1750 yılının Temmuz ayında hazırladığı eserle birincilik ödülünü alır. 

1745 yılı Mart ayında Saint-Quentin pansiyonunda kaldığı sıralarda hizmetçilik yapan Therese Levasseur  ile tanışır.1749-50 yıllarında birlikte yaşamaya başlarlar. Jean-Jacques ve Therese’nin beş çocuğu olduğu ve bu çocukların yetiştirme yurduna bırakıldıkları söylenmektedir. Ancak İtiraflar adlı eserin çevirisini yapan Arif Obay dipnot açıklamalarında Jean-Jacques’ın çocuğu olmadığına dair ortaya atılmış tezlere yer verir.  1754 yılının Kasım ayında Dijon Akademisi başka bir konuda yarışma düzenler. Yarışmanın konusu İnsanlar arasındaki eşitsizlik’tir. 

Jean-Jacques, eserinde kurula karşı bir sunumla başlar ve insan’ın devlet’i kurmadan önceki hali üzerinden insan doğasını tanımlar ve HobbesGrotius, Locke gibi düşünürleri eleştirir. Bu filozofların insan doğasını tanımlamalarındaki yanlışlıkları gösterir. Devlet içerisindeki kurumları eleştirirken insanlar arasındaki eşitsizliğin çıkışını da mülk edinmesi ile başladığını belirtir. 

Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “Bu bana aittir!” diyebilen, buna inanacak kadar saf insan bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.”(Rousseau, 2009,133

Herkesin eşit olarak hak iddia edebileceği doğanın üretileri üzerinde tek bir kişinin hak iddia etmesi ile diğer insanların bundan mahrum edilmesi insanlar arasındaki eşitsizlik kavramının ortaya çıkmasını sağlayacaktır. 

Voltaire ile aralarında karmaşık bir ilişki söz konusudur.

Voltaire alaycı bir tavırla Rousseau’yu “insan ırkına yazmış olduğu yeni kitabı için tebrik etti ve kendisinin, ne yazık ki dört ayak üstünde yürümekten vazgeçtiğini ekledi.” (Damrosch, 2011, 36) 

Voltaire’in aklı ön plana alan aydınlanmacı bir düşünür olması, Rousseau ile arasındaki kavgayı açıklamakta yeterli neden olabilir.  

Kilise Jean-Jacques’un Emile ve Toplum Sözleşmesi eserlerine karşı olumsuz bir tavır takınmıştı ve Cenevre’de bu iki eser halkın gözleri önünde yakılmıştır. Jean-Jacques’un sürgün hayatı başlamış, tekrar yolculuk etmek zorunda kalmıştır ve Hume’un dostu olan Madam Boufflers, Jean-Jacques’a İngiltere’ye gidebileceğini söylüyordu. 22 Ekim 1765’te Hume’dan davet mektubu alır. 

Jean-Jacques bu daveti kabul eder ve en kısa zamanda davete icabet edeceğini belirtir. 1766 yılında Hume’la birlikte önce at arabaları ve daha sonra deniz yolculuğu yaparak Paris’ten ayrılarak İngiltere’ye geçerler.  

Jean-Jacques ile Hume arasındaki sorunların çıkmaya başladığı ilk zamanlardır ve ilerleyen zamanlarda ikilinin anlaşmazlıklar içerisinde yollarının ayrılmasıyla sonuçlanacaktır. Hume’un Jean-Jacques’a mali açıdan destek olmak istemesi ve kendisine gelen mektupların açıldığını düşündüğünde ikili arasında bir soruna dönüşecektir. Walpole, Prusya kralı olarak Jean-Jacques’a mektup göndermiş ama Hume’un gönderen kişinin Walpole olduğunu söylemesi ile Hume’un da kendisine zarar verebilecek kişiler arasında olduğunu düşünerek suçlamıştır. 

İngiltere kralı Hume araclığılıyla Jean-Jacques’a belirli bir ücret ödemesi yapıyordu. Jean-JacquesHume’a 10 Temmuz’da uzun suçlayıcı bir mektup yazar ve bu mektubun yayınlanmasından sonra Hume, kendi savunmasını hazırlar. 

Jean-Jacques ile Hume arasındaki dostluk, 1 yıllık gibi kısa bir sürede birbirlerine düşman hale gelmesiyle sona erdi. 24 Ekim 1776’da Jean-Jacques talihsiz bir kaza yaşar. Üzerine son sürat gelen bir araba ve yanında hızla koşa Dauna cinsi bir köpek vardı. Dauna, Jean-Jacques’ı yere devirdikten sonra Jean-Jacques kan kaybından dolayı bilincini kaybetti ama zamanla kendisini toparladı. 

Jean-Jacques, müzik dersi vermek için yola çıktığında göğüs ağrıları gibi şikayetlere ek olarak gelişen şiddetli baş ağrısıyla kendisinden geçmiş ve bayılmıştı. Jean-Jacques 2 Temmuz 1778’de hayata gözlerini kapatmıştı. 

Jean-Jacques, akıl karşıtı ve huysuz bir düşünür olarak düşünülse de özgürlüğü seven sanatçı bir filozoftur. Modern toplumda ortaya çıkan sorunların nedenleri üzerinde durmuş, eşitsizlik ve çözümü üzerinde düşünce ve söylemler geliştirmiştir. 

Jean-Jacques sanatçı filozof olmasının yanında özgürlük istenci ile kendisini bulmaya çalışan kendine özgün aydınlanmanın çok farklı bir yüzüdür. Kendisini baskı altında hissetmek onda huzursuzluğa neden olmuş, Hume ile yaşadığı sorunlardan birisi de Hume’un kendisi üzerinde baskı kurabileceği düşüncesi olmuştur. Jean-Jacques, özgürlüğüne düşkün bir filozoftur. 

Yazar: Aydınlanmış Cahil

Kaynaklar:

Rousseau, Jean-Jacquesİtiraflar I. çev. Arif Obay. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1991. 

DamroschLeo. JeanJacques Rousseau. çev. Özge Özköprülü. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010. 

Tags: , ,
Facebook’dan TikTok’a Yeni Rakip: Collab
Doymuş Yağ Nedir – Zararlı Mıdır?

En Çok Okunan

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Menü