FelsefeGenel

Kavramlar Üzerinden Rousseau Felsefesi’nin İncelenmesi 

Paylaş

Devlet (Özgürlük, Eşitlik-Eşitsizlik, Sözleşme, Kölelik, Yasa) Üzerine 

Locke ve Hobbesdevlet’in nasıl ve neden ortaya çıktığını insan doğası tanımlaması üzerinden yapar. Hobbesinsan’ın doğal halde kötü bir varlık olduğunu belirtir. Doğal durumda insanlar arasında bir eşitlik vardır ve bu eşitlik durumunun olması güvensizlik durumunu ortaya çıkmasına neden olur.

Güvensizlikten rekabet ve sonrasında savaş durumu ortaya çıkar. Bir insan’ın diğer insanlar dahil her bir şey üzerinde hakk iddia edebileceğini, bireysel güvenliğin sağlanması için yapılan sözleşmeyle birlikte devlet’in zorunlu olarak ortaya çıkan bir yapı olduğunu belirtir. Buradaki temel sorun ölüm korkusunu yenerek bireysel güvenliğin sağlanması istemektir. 

Locke, insan’ı mülk edinen bir hayvan olarak tanımlar. Mülk edinmek, doğanın üretileri üzerinde harcanan emek gücüyle doğanın dönüştürülmesiyle ortaya çıkar. Locke ayrıca bir insan’ın başka bir insan üzerinde hak iddia edemeyeceği ve başka bir insan’a zarar veremeyeceğini belirtir ama doğa yasalarını çiğneyen insanların cezalandırılabileceğini de ekler. 

Buradaki düşüncesiyle Hobbes ile ayrılmaktadır. Bir başka insan üzerinde iktidar elde etmek akıl yasalarına göre olmalıdır ve cezalandırma ‘onarım ve engelleme’ amacıyla yapılmalıdır. İnsan doğal durumda kötü olduğu için cezalandırma yanlış bir seçeneğe dönüşecek ve bunu önlemek için bir otoriteye ihtiyaç duyulacaktır.

Bu otorite kendisiyle herhangi bir bağı olmayan kişiler için doğru anlamda bir cezalandırma eylemi gerçekleştireceği için sivil bir otoriteye ihtiyaç duyulur. Hobbes, tüm güç ve yetkinin bir kişiye verilmesi gerektiğini belirttiği noktada Locke, yasama ve yürütme erkleri ve bu iki erkin ayrılığından söz ederek gücün tek bir merkezde toplanmasını eleştirir. 

Jean-Jacques iki filozofun insan doğasını tanımladıkları noktada insan’ın kötücül bir varlık olmasını doğal durumdan çıktıktan sonra kendi inşaa etmiş olduğu devlet içerisinde yer alan kurumlara bağlar. Toplum Sözleşmesi ve İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı eserlerinde insanlar arasındaki sorunların nasıl ortaya çıktığını ele alarak sorunun kökenine inmeye çalışır.  

Toplum Sözleşmesi“İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur” (Rousseau, 1987, 14

 sözüyle kitabın girişini yapar. Özgürlük, eşitlik, sözleşme ve kölelik gibi kavramları devlet içerisinde ele alacak, doğal durumdaki halinden nasıl uzaklaştığını ve özgür bir insan olarak kendi kendisini gerçekleştirmesi gerektiği üzerinde duracaktır.

 Devlet ve aile ile arasında bağ kurarak, ailede babanın çocuklarına sevgi ile yaklaştığı yerde, devlet içerisinde yönetimde yer alan bireyin hükmetme arzusuyla yurttaşlara yaklaştığını söyler. Gücün ahlaki bir değer ortaya çıkaramayacağını ve zorunluluktan boyun eğildiğine vurgu yapar. Sahip olunan gücün kendisinden haklı olunduğu ya da olunacağının çıkarımının yanlış olduğunu belirtir.  

Her türlü güç Tanrı’dan gelir, kabul. Ama, bütün hastalıklar da ondan gelir. Böyledir diye, hekim çağırmak yasak mı olmalı? Ormanın köşesinden karşıma ansızın bir haydut çıkıverse, ona kesemi yalnız zorlandığım için mi vermeliyim, yoksa — kesemi kurtaracak durumda olsam — vicdan gereği vermem gerekir mi yine de? Çünkü, haydudun elindeki tabanca da bir güçtür nihayet. (Rousseau, 1987, 18) 

Bu yüzden fiziksel güce sahip olan kişi haklı olamayacağı gibi ona boyun eğen kişiyle arasında herhangi bir ahlaki durum mevcut değildir. Fiziksel güce boyun eğmek zorunluluktan kaynaklanan bir davranış biçimidir. JeanJacques, bir insanın başka bir insan üzerinde hak iddia etmesinin ahlaki açıdan yorumlamasını bu şekilde yapar. İnsanlar arasındaki çatışma devletler arasında gerçekleşir ve bunun nedenini, ortaya çıkan olaylar arasındaki ilişkiye bağlar. Çünkü, çatışmalar mülkiyet üzerinden çıkacaktır.  

Bir insan kendisini başka bir insana teslim ettiğinde buradan yalnızca bir kişi için fayda sağlayacağına ve o kişinin de efendi olduğunu belirtir. Kendisini teslim eden kişi kendi ailesinin yeni üyelerini bu antlaşmaya dahil edemez. 

Jean Jacquessöylemlerine bu şekilde devam ederek her bir insanın özlük haklarının zarar göreceğini ve bu zararı ahlaki açıdan değerlendirme altına alarak Grotius ve aynı düşünce grubunda yer alan düşünürleri eleştirir. 

Topluluk oluşturmanın bir ihtiyaç olduğunu ve insanların kendilerinde var olan güçlerini birleştirerek kendilerini koruyabileceklerini belirtir. 

Toplum kurmada ortaya çıkacak sözleşmede, herkesin eşit şekilde özgür olabileceği, bir bireyin başka bir birey üzerinde zorbalık yapmayacağı ve her insan’ın kendi kendisini yönetebilecek konumda olabilmesi gerekliliğinin önemi üzerinde duracaktır. Buradan tam olarak anlaşılacağı gibi, Jean Jacques, doğrudan demokrasiyi savunan cumhuriyetçi bir düşünür olduğu anlaşılmaktadır.  

Bir insan’ın yalnızca kendisine yetebilecek kadarına sahip olması gerektiğini, sahip olduğu ve ikamet edeceği yer üzerinde daha önce hiçbir bireyin o toprak parçasına yerleşmemiş olması gerektiğini belirtir. 

Locke, emek üretimini en iyi şekilde gerçekleştiren kişiye devredilmesini savunur ve Jean-Jacques ile bu noktada ayrılırlar. Adam Smith ise Milletlerim Zenginliği’nde bir bireyin kendi ihtiyaçlarını karşılamadan daha fazlasını yapması gerekliliği üzerinde durarak ama aynı zamanda üretici konumunda olan bireylerin fazlalığının, içerisinde bulunduğu topluluğa çok daha fazla fayda sağlayacağına vurgu yapar.

 Jean-Jacques, lüks ve kaliteli yaşam’ın insanların sahip olduğu söylemleri değersizleştirebileceğini İlimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk adlı ilk eserinde ve daha sonraki söylemlerinde dile getirmiştir. Adam Smith bireyin toplumdaki saygınlığını koruma isteğinin kendi sınırlarını çizerek toplumun yozlaşmayacağına vurgu yapar. 

Smith’in Ahlaki Duygular Kuramı adlı eserinde üç temel nokta dikkati çekmektedir. Toplumda var olan doğal düzenin insan davranışları üzerindeki etkileri şunlardır.  

1–Kendini düşünme sempatisi (yakınlık duyma hissi).  

2–Özgürlük isteği ve toplumsal kurallara uyma eğilimi. 

 3 Çalışma alışkanlığı ve değişim eğilimi.  

Smith’e göre bu üç duygu birbirini etkileyerek toplumda dengenin sağlanmasına yardımcı olmaktaydı. Bu denge sayesinde bireyler kendi çıkarlarını gözetmek için çalışırlarken aynı zamanda başkalarına da iyilik ederek onlarında refaha ulaşmasına yardımcı olurlar. (Kesici, 2010, 90) 

Jean-Jacques, insanlar arasında bir yasanın olması gerektiğini ve insanlar arasındaki anlaşmazlıkları ve sınırların yasalar yoluyla sağlanabileceği üzerinde durur ama bu yasaları hazırlaması gereken kişileri de devlet içerisinde yer alan bireyler toplamı olduğunu söyler. Yasa koymak ve buna uymak özgürlük anlamına gelmektedir. Kantyasa koyma kavramını genişleterek “maksim” kavramını türetmiştir. 

Kant, “Neden, niçin ahlaklı bir insan olmalıyım?” sorusunu, ödev ve sorumluluk bilinci içerisinde hareket edilebilecek genel bir ahlak yasası ortaya çıkartmak için, yasa koyma gerekliliğini “maksim” kavramından yararlanarak cevaplandırır. “Maksim” davranışlarımızı düzenlememizdeki en temel ortak yasalardır. 

Eserin devamında yasa, yasa koyucu ve devlet biçimlerini ele alarak inceler ve en iyi yönetim biçiminin cumhuriyet ve doğrudan demokrasi olduğu sonucuna varır. Siyasal bütünlüğü yasaların uygulanmaması olarak değerlendirir. 

İnsanlar Arasındaki Eşitsizliği Kaynağı; Dijon Akademisi’nin 1754 yılının Kasım’ında düzenlediği yarışma için hazırlamış olduğu eserdir. Jean-Jacques, insanı doğal durumunda inceler ve sivil insanla kıyaslayarak onun üstün olan yönleri üzerinde durur. “Doğal hukuk” kavramı, yaşam hakkı ve merhamet duygusu’ndan ortaya çıkar. 

Hayvanlar’ın bilgi ve özgürlükten yoksun olduklarını belirtir ama aynı duygulara sahip olduğunu da belirtir. Sivil yaşamda doğa’nın üretilerinin eşit olmayan paylaşımı hastalıkların ortaya çıktığını, doğal durumda hastalıkların olmadığını ve insanların fiziksel olarak daha güçlü olduğunu söyler. 

Doğal durumdaki insanla sivil insan eşit şekilde karşılaşsaydı doğal durumdaki insan savaşı kazanır ama söz konusu alet kullanımı olduğunda sivil insan’ın kesinlikle daha üstün olacağını belirtir. İnsan doğal durumdan sivil duruma geçtikten sonra sahip olduğu tüm yetenekleri körelmiştir. Kendisiyle birlikte yaşayan diğer hayvanlar da doğal durumlarından koptukları için bağımlı bir özgürlük alanı ortaya çıkmıştır. 

İnsan ve kendi dünyasına dahil olan diğer hayvanlar doğal durumlarına geri dönemez ve dönseler bile artık doğal durumlarında nasıl yaşayabileceklerini bilmediklerinden, insan’ın sivil yaşamdan kopamayacağını söyler. Doğal durumdaki insan’ın sahip olduğu bilgi ve deneyimler günlük ve yaşadığı ana bağlı olduğu için sınırlıdır. 

Sivil insan ise gelecek ile ilgili planları olduğunda tutku ve arzularında artış olacaktır. Doğal insan kötü değildir. Çünkü tutkularını yatıştırır ve kötülüğün ne olduğunu bilmez. Bu yüzden yasalara ihtiyaç duymaz. Böylelikle özgürlük alanı daha geniştir ve kendisini sınırlandırmak zorunda kalmaz. 

Doğa halinde hemen  hiç bulunmayan eşitsizlik, gücünü ve artışını bizim yeteneklerimizden, insan aklının ilerlemesinden alır ve sonunda mülkiyetin ve kanunların yerleşmesiyle sabitleşir ve yasalaşır. Bir başka sonuç da şudur: Sadece pozitif hukukun izin verdiği tinsel eşitsizlik, maddi eşitsizlik ile aynı orantıda bulunmazsa, doğal hukuka aykırıdır; böyle bir ayrım, bütün uygar insanlar arasında hüküm süren böyle bir eşitsizlik türü konusunda, bu bakımdan ne düşünülmesi gerektiğini yeteri kadar belli eder; çünkü böyle bir ayrım, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, bir çocuğun bir yaşlıya emretmesi, bir budalanın bir bilgeyi yönetmesi, açlık içindeki çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanununa açıkça aykırıdır.” (Rousseau, 2009 ,174-175) 

 

Yazar: Aydınlanmış Cahil

Kaynaklar:

  • Jean-Jacquesİnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı. çev. Rasih Nuri İleri. İstanbul: Say Yayınları
  • Rousseau, Jean-Jacquesİlimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk. çev. Sabahattin Eyüboğlu. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
  • KesiciHülya. Adam Smith ve Ahlak Teorisi. Journal of Social Policy Conferences Rousseau,

 

Tags: , , ,
Konuşma Yetisi Sonradan Kazanılabilir Mi?
Robotlar Çoban Köpeklerinin Yerini Alıyor

En Çok Okunan

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Menü